Duymuşsunuzdur, okumuşsunuzdur:
“AKP Manisa milletvekili Selçuk
Özdağ twitter hesabından, ‘Düzce üniversitesinin bahar şenliklerinde
başörtülü kızların erkeklerin omuzlarında oturmalarını utanarak izledim. Ahh değerler
nerede. Aklını o nurdan örtüyle örtenlere ihtiyacımız var. Nice örtünmüş var
açılmaya aday. Nice açık var kapanmaya namzet. İnsan başının olduğu yerde değil
aklının olduğu yerdedir’ diyerek tepki gösterdi.”
Evet “…tepki gösterdi”.
Kullanılan ifade bu ve haber bu kadar. Bazıları
da “sert tepki” bile demişler. Ama bu
kadar. Ahlakçı saçmalığa başka bir şey de söylenebilirdi. Normalde
bilirsiniz “vekilden tuhaf sözler” “vekilden ilginç çıkış” vb ifadelerle başka
durumlarda medya pekala bu mesafeyi koyabiliyor. Buna en yakın sayılabilecek
şeyi TARAF yapmış “Vekil Utandı” demiş ama başlıktaki bu mesafe haberin
içeriğine yansımamış.
Bazıları ise tam diğer taraftan atladı konuya, kızları yeterince
‘iffetli’ bulmadı. AKİT hayal kırıklığına uğramış ve “Yıllarca bunun için mi
mücadele verdik? Böyle rezillik olmaz!” diye başlık atmış. Başörtüsü
mücadelesine atıf yapılıyor ve kendileri için mücadele verilen kızlar utanmaya
davet ediliyor.
SÖZCÜ “Benim Bacımı Omuzlarına
Oturttular” başlığı atmış. Aklı sıra
dalga geçiyor ama kiminle dalga geçiyor belli değil. Sadece Özdağ’la mı, yoksa
ahlakçı sözlerinin muhattabı başörtülü genç kadınlarla da mı? “Ee hakettiniz
siz de bu adama oy vererek” iması mı var inceden?
Neyse, neden bu kadar uzatıyorum?
Şu yüzden:
Ahmet Nesin yazımızda cinsiyetçiliğin
(hem muhafazakar hem modernci) her iki kanadının nasıl aynı konularda birleşebildiğini anlatmaya çalışmıştık.
İşte size kanlı canlı bir örnek. Kendi
özelinde hoş vakit geçirmek isteyen ve hiçbirimize özel hayatı hakkında
herhangi bir hesap borcu olmayan genç kadınlar karşısında Sözcü, Hürriyet,
Habertürk, Radikal ve Akit, farklı söylemlerle ve haberi yorumsuz vermek adı
altında bile olsa, günün sonunda aynı tarafta yer alabildi.
İslamofobi bir önyargı ve çoğu
durumda bir nefret söylemi. Bundan ne kadar muzdarip olduğunuza göre sizi kadın
nüfusun bir kısmına karşı açıktan cinsiyetçi yapabilir. Ya da en iyi ihtimalle başkalarının
yaptığı cinsiyetçiliği olay mahallinde tespit etmenizi engeller, politik algınızı
bulandırır.
Düzce Üniversitesi olayında bunun
şöyle bir etkisi oldu. Habere konu genç kadınlar başörtülü olmasalardı
“İstediği kişiyle istediği saate kadar zaman geçirir, eğlenir, kadınların özel
hayatından burnunuzu çekin!” diyecek birçok iyiniyetli okur, yapılan taciz ve
dikizciliğin adını koyamadı. Özdağ’ın
sözlerini komik buldu ama bunu mağduru olmayan bir saçmalama olarak okudu.
Çünkü mağdurun tam olarak mağdur olduğundan emin değil.
Oysa bu konuda tökezleyen hepimiz
bu genç kadınların eğlenme, hoşça vakit geçirme haklarının hem içine ettik, hem
haklarında yapılan dedikoduya ortak olduk.
Bir diğer sorun da şu:
Halen dikizciliğin tam olarak ne
olduğunu kafamızda oturtabilmiş değiliz. Medya da bu kafa karışıklığımızdan
para kazanmaya devam ediyor. Dikizcilik (ya da röntgencilik) dediğimiz şey illa
ki gözetlenen kadın yalnız olduğunda, etrafında bizden başka kimsecikler
yokken, o bizi görmezken ve biz bir kuytudayken vs yapılan bir şey değil. Gözetlenen kadın onlarca kişinin
ortasındayken, kamusal bir alandayken ve sizin orada olduğunuzu biliyorken bile
pekala yapılabilecek bir şey. Ve halen bunun adı dikizcilik ve halen iğrenç bir
şey.
Dikizciliği dikizcilik yapan şey nerede
olduğunuz ve soteye yatmış olup olmamanız değil, kadının buna rızası olup
olmadığıdır. Bugün erkek arkadaşının omzundaki başörtülü kızın profil resmi,
yarın başka bir kadının “frikik” resmi. Mantık aynı, yapılan taciz aynı. Ama
dikizlemenin tehlikeli ve başka tacizlere de davetiye çıkaran asıl yanı
“kadının rızası” “kadının iradesi” kavramlarını önemsizleştiriyor olması. “O
mekana gittiyse, ve şunu şunu yapıyorsa, resminin çekilmesini kabul etmiş
sayılır. On defa orasına burasına zoom yapılmasını kabul etmiş sayılır. İtiraz
edemez. Bunun kendisine sorulması gerekmez.” fikrini bize kanıksatıyor olması. Haberin konusu kızlar eğlence esnasında kendi rızaları dışında çekilen resimlerinin ulusal yayın organlarına servis edilmesini istiyorlar mı? Kimse kendilerine bunu sordu mu?
Toparlayayım.
Sonuç
olarak medya cinsiyetçi dil konusunda eşine az rastlanmayan bir birliktelik
gösterdi ve Düzce’nin dindar kızları bu sefer de kimseye yaranamadı…
islamofobi gibi homofobiden hiçbir farkı olmayan bir leşliğe karşı duruşunuzdan dolayı sizi tebrik ediyorum. gerçek feminizm budur. kadın üzerine ne giyerse giysin kadındır çünkü.
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
Silİslamofobi konusunda net tutum almak gerektiğine katılıyoruz. Dediğiniz gibi kadın üzerine ne giyerse giysin kadındır ve tartışmanın özü burada yatıyor. Gerçi bu konuda feministler adına konuşamayız, biz kendimizi daha ziyade sosyalist aktivistler olarak tanımlıyoruz. Bu konuda yeni bir ropörtaj verdik, bakmak isterseniz:
http://www.marksist.org/dosyalar/14845-medyanin-ensesindeler-cinsiyetcilik-agacta-yetisen-bir-sey-degil
Bir de bu haftasonu Kadın Konferansı 2014'e gidiyoruz. Biz de bir sunum yapacağız. İngiltere SWP'den Judith Orr ve Yıldız Önen de İslamofobi ve Kadın Özgürlüğü başlıklı bir sunum yapacaklar. İlgilenirseniz buyrun program ve detaylar burada:
http://cinsiyetcimedyatakip.blogspot.com.tr/2014/05/sanl-duyurumuz.html
İlginiz için tekrar teşekkürler. Selamlar.
Öncelikle böylesine hassas bir konuda yazmanız, bu konuya eğilmeniz medya alanında çalışmalar yapan bir akademisyeni olarak beni çok mutlu etti. Çok teşekkürler. Konuyla ilgili de fikir söyle ihtiyacı hissettim. Öyle sanıyorum ki gazetelerin kullandıkları uslup hatalı olsa da eleştirilen şeyin "kadın"ın eğlence anlayışından öte temsil ettiği görüntü ile pratik ettiği anın "çelişkisi". Aynı biçimde camiden çıkıp hırsızlık yapan erkeği de değerlendirselerdi benzer yorumlar çıkabilirdi.Çünkü her ikisi de müslüman kimlikle çelişir. Cinsiyetten öte benimsenen yaşam biçimi teorisi ile pratiği arasındaki çelişki son derece hatalı bir dille eleşirilmekte şeklinde anladım ben. Tabi ki yanlış yorumlamış olabilirim.
YanıtlaSilsaygılarımla,