Hep biz yazacak değiliz ya. Misafir yazarımız Gizem Aslan'ın Teknosa reklamını ele aldığı yazısına kulak verin. Hemen öncesinde reklama bir bakalım isterseniz, tıklayınız:
Bizler ne Teknoloji Aletiyiz ne de Külkedisi!
Anneler gününün yaklaştığı şu
günlerde, bir reklam dolandı sosyal medyada. Aslında bu geçen senenin reklamı,
en azından ben öyle tahmin ediyorum. Teknosa’nın Son Teknoloji Anneler temalı
Anneler günü reklamından bahsediyorum. Tüm tekdüze kalıplarla işlenmiş, “erkek”
çocuğunun dizinde pervane, ona ‘hizmet etmek’ için teknoloji ürünleri
kalitesinde (!) varını yoğunu oğlunun huzuruna seren, anne olmasından başka bir
kimliğinin olmadığı, kadınların ücretsiz ev işi gücünün son teknoloji kalitesi
güzellemesiyle kotarıldığı bu ‘kadın’ temsili; erkek tahakkümü ve toplumsal
cinsiyetin kadınların hayatlarını nasıl da çepe çevre sardığını, kapitalizmin
ve reklam endüstrisinin bundan nasıl beslendiğini ve daha da vahimi; bunu bizim
nasıl özümseyip de bu reklama ‘yaratıcı’ sıfatını koyduğumuzu göstermektedir. Yaratıcılıktan
kastımızı, annelerin aslında ‘işe yaramaz’ ev işi güçlerine teknolojik
özellikle eş değer biçmekse durum daha da sorunlu bir yere geliyor hiç
kuşkusuz.
Toplumun
anne’ye olan bakışı, bu patriyarkal ve cinsiyetçi düzenin ne kadar iki yüzlü
olduğunu gösteren yegâne örneklerden biri. Etnik kökenden, yaşadığımız şehre ya
da ülkeye kadar belirli seviyelerde değişiklik gösterebilen erkeklerin
kadınlara uyguladığı tahakküm, tabii ki aslında birbirinden farksız ama
kadınları, farklı şekillerde erkek egemen sisteme karşı savunmasız durumda
bırakan sömürü biçimleri olarak karşımıza çıksa da her kadının önüne set olarak
çekilen bekâret ve evlilik kodları kadınların hayatını çalarken ‘Anne’ temsili,
kadınları tanrıçasallaştıran ve yüceleştiren bir bakış açısına hizmet eder.
Ailenin kutsallığından hareketle biçimlenen ‘Anne’ temsili, kadına ev içinde
erkek elince görev ve sorumluluklar yükler. Ev temizliğinden çocuk bakımına,
yemek yapmaktan kocasına ve çocuklarına hizmet etmeye varan türlü işlerle
uğraşarak eve kapanan ve köle statüsüne indirgenen ‘Anne’, verdiği hizmet ve
kendisini feda etmeyi göze alması sebebiyle toplumda yeri güvence altına alınır
ve sağlamlaştırılır. Artık biz ne o kadının cinselliğinden, ne arzusundan ne de
taleplerinden bahsederiz. Onun varı yoğu sevgili eşi ve çocuklarıdır. Bedeni,
kendisini keşfetmeye ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik bir kimlik olmaktan
çıkarak kadını hiçleştiren ve köleleştiren bir üniformaya dönüşür.
Reklam,
erkek çocuğunun geç bir saatte gelmesiyle, tabii ki sabahtan akşama kadar evde
olan ve sosyal hayatı söz konusu olmayan, çocuğunu beklerken uyuyakalan bir
‘anne’nin, çocuğu eve ayak bastığı anda uyanmasıyla başlar. Teknosa’nın bu
cinsiyetçi icraatı, bu tek düze annelik temsillerini, bir ürünün teknolojik
özelliklerine benzeterek zaten emrimize amade kullandığımız ‘mal’larımızla bir
tutmuş olup ‘annelik’ statüsünün kadınları ataerkil toplum elince
köleleştirmesini meşrulaştırmış olur. Tabii ki hayatımızda annelerimizle
birebir yaşadığımız durumların, teknoloji diliyle resmedilmesi bize çok farklı
ve sıra dışı geliyor. Bu yüzden annemize “Yemek ne zaman hazır olur?” diye sorduğumuzda
annemizin anında lafı yapıştırarak “Pişince” diye cevap vermesinin ‘3MS Tepki
Süresi’ ile tanıtılması ya da kendi eşyalarından ve ev düzeninden bir haber
olan erkek çocuğunun arkasını toplamakla görevli annenin ‘Optik Zoom’ ya da
‘Sesli Navigasyon Sistemi’ özelliği sayesinde çocuğunun elini sıcak sudan soğuk
suya sokmaması bize çok yaratıcı gibi görünüyor. Ama sorun şu ki; bu reklam
toplumsal cinsiyetin ve cinsiyetçiliğin toplum mekanizmalarına ne denli
işlediğinin göstergesidir. Ve bunu daha çok erkeklerin beğenip takdir etmesi
tesadüf değildir.
Zaten dikkatinizi çekmek isterim; reklamdaki kişiler anne ve erkek çocuğu. Baba diye birisi yok zaten; büyük ihtimalle iştedir, anne evde yemek hazırlarken ya da anne çocuğunu beklerken baba ertesi gün işe gideceği için çoktan yatmıştır. Yani evde bir kadın, ‘hayalet’ kocasına ve erkek çocuğuna hizmet etmekle yükümlü bedensiz ve kimliksiz biri olarak gösteriliyor ve otonom bir birey değil, “Anne” olarak tanımlanıyor. Çocuğunun erkek olması da tesadüf değil, çünkü bir anne, aynı zamanda potansiyel anne olan kızına ev işlerini öğretmekle mükelleftir. Bir kadın temsili olan anneyi eve kapatan, erkekleri de sokak ve özgürlükle özdeşleştiren bu düzenden çıkmış bir fikirle huzurumuza serilen ve annelere zaten feministlerin bilerek isyan ettiği ‘Köle’ sıfatını tekrar yakıştırmayı borç bilen bir reklam nasıl yaratıcı olabilir ve nasıl ‘olabilir’?
Külkedisi
masalına çocukluğumuzdan beri inandırıldığımız için bu modern Külkedisi masalı
bizleri rahatsız etmiyor. Fakat bu mutlu aile ve anne tablosunun ‘erkek’
gözünden ve hazından görülmesinin yanı sıra olayın bir de kadın bakışından
yorumlanması var ki; tablo oradan o kadar da pespembe görülmüyor. Bu reklamda
da, yaşadığımız patriyarkal kapitalist sistemde de gördüğümüz üzere kadınların
emeğinin ve bedeninin sömürüldüğüne tanık oluyoruz. Kadınların toplumsal
cinsiyet eşitsizliği sebebiyle güvencesiz ya da esnek güvenceli ve ücretsiz
işlerde çalışmak zorunda kalması sebebiyle birçok ev işçisi kadının cam
silerken ölmesi, iş kazası geçirip sakat kalması söz konusuyken olayın
teknoloji aletleri gibi garanti kapsamında olmadığına şahit oluyoruz.
Kadın Emeği ve
İstihdamı Girişimi’nin 2013 yılının Mayıs ayında yayınladığı “Türkiye’de Kadın
Emeği ve İstihdamı Sorun Alanları ve Politika Önerileri II” başlıklı raporunda,
son yıllarda görülen değişime ve mevcut sorunlara göz attığımızda şunu
görüyoruz; TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) düzenlediği Hanehalkı İş gücü
Anket verilerine göre, 2009-2012 yılları arasında kadın istihdamında yüzde
24.5’lik bir artış gerçekleşmiş durumda. Bu artış esas olan hizmetler (yüzde
32.7’si) sektöründeki istihdam artışından kaynaklanmış. Nitelik gerektirmeyen
işlerde çalışan kadın sayısı aynı dönem yüzde 34.7 oranında artmış. Bu oranın
kadın istihdamında gerçekleşen genel artış oranından yüksek olması kadınların
daha çok niteliksiz işlerde istihdamının arttığı anlamına gelmektedir.
Bu raporda
bize, erkek egemen dünyanın kadına layık gördüğü ve çeşitli güzellemelerle
topluma kabul ettirdiği sistemde, kadınlarının kimliklerinin, cinselliğinin yok
sayılıp emeğinin ve bedeninin sömürüldüğünü göstermektedir.
Böyle
reklamlar her daim karşımıza çıkıyor ve maalesef ki; çıkmaya devam edecek.
Çünkü reklam endüstrisi de toplumdan beslenen ve endüstri olarak da erkek alanı
olduğu için bolca geleneksel kadın temsili malzemesiyle iş üreten bir sektör.
Her daim ifşa etmek, kadın bakış açısıyla yazılar düzmek biz kadınların ve
feministlerin boynunun borcu.
Teknosa’ya bu
yazının dışında bir çift söz ve bir film projesiyle cevap vermek isterim:
Bana bak
Teknosa! Bizler Külkedisi değiliz, teknoloji aleti de değiliz! Aile değil
kadınız, feminist isyandayız! Bu böyle bilinsin!
Ev işçisi kadınların durumunu
beyaz perdeye aktaran bir belgesel>> Külkedisi Değil, Ev İşçisiyiz:http://vimeo.com/90733664
Gizem Aslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder