16 Nisan 2014 Çarşamba

Bizler ne Teknoloji Aletiyiz ne de Külkedisi!

Hep biz yazacak değiliz ya. Misafir yazarımız Gizem Aslan'ın Teknosa reklamını ele aldığı yazısına kulak verin. Hemen öncesinde reklama bir bakalım isterseniz, tıklayınız:



http://www.izlesene.com/video/teknosa-anneler-gunu-reklam-filmi-son-teknoloji-anneler/6941712



Bizler ne Teknoloji Aletiyiz ne de Külkedisi!


Anneler gününün yaklaştığı şu günlerde, bir reklam dolandı sosyal medyada. Aslında bu geçen senenin reklamı, en azından ben öyle tahmin ediyorum. Teknosa’nın Son Teknoloji Anneler temalı Anneler günü reklamından bahsediyorum. Tüm tekdüze kalıplarla işlenmiş, “erkek” çocuğunun dizinde pervane, ona ‘hizmet etmek’ için teknoloji ürünleri kalitesinde (!) varını yoğunu oğlunun huzuruna seren, anne olmasından başka bir kimliğinin olmadığı, kadınların ücretsiz ev işi gücünün son teknoloji kalitesi güzellemesiyle kotarıldığı bu ‘kadın’ temsili; erkek tahakkümü ve toplumsal cinsiyetin kadınların hayatlarını nasıl da çepe çevre sardığını, kapitalizmin ve reklam endüstrisinin bundan nasıl beslendiğini ve daha da vahimi; bunu bizim nasıl özümseyip de bu reklama ‘yaratıcı’ sıfatını koyduğumuzu göstermektedir. Yaratıcılıktan kastımızı, annelerin aslında ‘işe yaramaz’ ev işi güçlerine teknolojik özellikle eş değer biçmekse durum daha da sorunlu bir yere geliyor hiç kuşkusuz.
 

                Toplumun anne’ye olan bakışı, bu patriyarkal ve cinsiyetçi düzenin ne kadar iki yüzlü olduğunu gösteren yegâne örneklerden biri. Etnik kökenden, yaşadığımız şehre ya da ülkeye kadar belirli seviyelerde değişiklik gösterebilen erkeklerin kadınlara uyguladığı tahakküm, tabii ki aslında birbirinden farksız ama kadınları, farklı şekillerde erkek egemen sisteme karşı savunmasız durumda bırakan sömürü biçimleri olarak karşımıza çıksa da her kadının önüne set olarak çekilen bekâret ve evlilik kodları kadınların hayatını çalarken ‘Anne’ temsili, kadınları tanrıçasallaştıran ve yüceleştiren bir bakış açısına hizmet eder. Ailenin kutsallığından hareketle biçimlenen ‘Anne’ temsili, kadına ev içinde erkek elince görev ve sorumluluklar yükler. Ev temizliğinden çocuk bakımına, yemek yapmaktan kocasına ve çocuklarına hizmet etmeye varan türlü işlerle uğraşarak eve kapanan ve köle statüsüne indirgenen ‘Anne’, verdiği hizmet ve kendisini feda etmeyi göze alması sebebiyle toplumda yeri güvence altına alınır ve sağlamlaştırılır. Artık biz ne o kadının cinselliğinden, ne arzusundan ne de taleplerinden bahsederiz. Onun varı yoğu sevgili eşi ve çocuklarıdır. Bedeni, kendisini keşfetmeye ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik bir kimlik olmaktan çıkarak kadını hiçleştiren ve köleleştiren bir üniformaya dönüşür.

 
 
                Reklam, erkek çocuğunun geç bir saatte gelmesiyle, tabii ki sabahtan akşama kadar evde olan ve sosyal hayatı söz konusu olmayan, çocuğunu beklerken uyuyakalan bir ‘anne’nin, çocuğu eve ayak bastığı anda uyanmasıyla başlar. Teknosa’nın bu cinsiyetçi icraatı, bu tek düze annelik temsillerini, bir ürünün teknolojik özelliklerine benzeterek zaten emrimize amade kullandığımız ‘mal’larımızla bir tutmuş olup ‘annelik’ statüsünün kadınları ataerkil toplum elince köleleştirmesini meşrulaştırmış olur. Tabii ki hayatımızda annelerimizle birebir yaşadığımız durumların, teknoloji diliyle resmedilmesi bize çok farklı ve sıra dışı geliyor. Bu yüzden annemize “Yemek ne zaman hazır olur?” diye sorduğumuzda annemizin anında lafı yapıştırarak “Pişince” diye cevap vermesinin ‘3MS Tepki Süresi’ ile tanıtılması ya da kendi eşyalarından ve ev düzeninden bir haber olan erkek çocuğunun arkasını toplamakla görevli annenin ‘Optik Zoom’ ya da ‘Sesli Navigasyon Sistemi’ özelliği sayesinde çocuğunun elini sıcak sudan soğuk suya sokmaması bize çok yaratıcı gibi görünüyor. Ama sorun şu ki; bu reklam toplumsal cinsiyetin ve cinsiyetçiliğin toplum mekanizmalarına ne denli işlediğinin göstergesidir. Ve bunu daha çok erkeklerin beğenip takdir etmesi tesadüf değildir.
 



Zaten dikkatinizi çekmek isterim; reklamdaki kişiler anne ve erkek çocuğu. Baba diye birisi yok zaten; büyük ihtimalle iştedir, anne evde yemek hazırlarken ya da anne çocuğunu beklerken baba ertesi gün işe gideceği için çoktan yatmıştır. Yani evde bir kadın, ‘hayalet’ kocasına ve erkek çocuğuna hizmet etmekle yükümlü bedensiz ve kimliksiz biri olarak gösteriliyor ve otonom bir birey değil,  “Anne” olarak tanımlanıyor. Çocuğunun erkek olması da tesadüf değil, çünkü bir anne, aynı zamanda potansiyel anne olan kızına ev işlerini öğretmekle mükelleftir. Bir kadın temsili olan anneyi eve kapatan, erkekleri de sokak ve özgürlükle özdeşleştiren bu düzenden çıkmış bir fikirle huzurumuza serilen ve annelere zaten feministlerin bilerek isyan ettiği ‘Köle’ sıfatını tekrar yakıştırmayı borç bilen bir reklam nasıl yaratıcı olabilir ve nasıl ‘olabilir’?

Külkedisi masalına çocukluğumuzdan beri inandırıldığımız için bu modern Külkedisi masalı bizleri rahatsız etmiyor. Fakat bu mutlu aile ve anne tablosunun ‘erkek’ gözünden ve hazından görülmesinin yanı sıra olayın bir de kadın bakışından yorumlanması var ki; tablo oradan o kadar da pespembe görülmüyor. Bu reklamda da, yaşadığımız patriyarkal kapitalist sistemde de gördüğümüz üzere kadınların emeğinin ve bedeninin sömürüldüğüne tanık oluyoruz. Kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle güvencesiz ya da esnek güvenceli ve ücretsiz işlerde çalışmak zorunda kalması sebebiyle birçok ev işçisi kadının cam silerken ölmesi, iş kazası geçirip sakat kalması söz konusuyken olayın teknoloji aletleri gibi garanti kapsamında olmadığına şahit oluyoruz.

Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi’nin 2013 yılının Mayıs ayında yayınladığı “Türkiye’de Kadın Emeği ve İstihdamı Sorun Alanları ve Politika Önerileri II” başlıklı raporunda, son yıllarda görülen değişime ve mevcut sorunlara göz attığımızda şunu görüyoruz; TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) düzenlediği Hanehalkı İş gücü Anket verilerine göre, 2009-2012 yılları arasında kadın istihdamında yüzde 24.5’lik bir artış gerçekleşmiş durumda. Bu artış esas olan hizmetler (yüzde 32.7’si) sektöründeki istihdam artışından kaynaklanmış. Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan kadın sayısı aynı dönem yüzde 34.7 oranında artmış. Bu oranın kadın istihdamında gerçekleşen genel artış oranından yüksek olması kadınların daha çok niteliksiz işlerde istihdamının arttığı anlamına gelmektedir.

Bu raporda bize, erkek egemen dünyanın kadına layık gördüğü ve çeşitli güzellemelerle topluma kabul ettirdiği sistemde, kadınlarının kimliklerinin, cinselliğinin yok sayılıp emeğinin ve bedeninin sömürüldüğünü göstermektedir.

Böyle reklamlar her daim karşımıza çıkıyor ve maalesef ki; çıkmaya devam edecek. Çünkü reklam endüstrisi de toplumdan beslenen ve endüstri olarak da erkek alanı olduğu için bolca geleneksel kadın temsili malzemesiyle iş üreten bir sektör. Her daim ifşa etmek, kadın bakış açısıyla yazılar düzmek biz kadınların ve feministlerin boynunun borcu.

Teknosa’ya bu yazının dışında bir çift söz ve bir film projesiyle cevap vermek isterim:

Bana bak Teknosa! Bizler Külkedisi değiliz, teknoloji aleti de değiliz! Aile değil kadınız, feminist isyandayız! Bu böyle bilinsin!

Ev işçisi kadınların durumunu beyaz perdeye aktaran bir belgesel>> Külkedisi Değil, Ev İşçisiyiz:http://vimeo.com/90733664
 
 
 

Gizem Aslan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder